2018 - Cilt 3 - Sayı 2
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Donald Quataert, Social disintegration and popular resistance in the Ottoman Empire, 1881-1908: reactions to European economic penetration, New York: New York University Press, 1983, xxii + 205 pages(Altınbaş Üniversitesi, 2018) Ünal, Meral Leman--Öğe Economıc growth and publıc debt ın the economıc globalızatıon era: An empırıcal ınvestıgatıon of developıng countrıes(Altınbaş Üniversitesi, 2018) Kablamacı, BarışThis paper empirically examines the causal relationship between public debt and economic growth in a sample of the 72 countries consisting of less developed and developing, country-by-country, in the period of 1970–2015. I apply the Toda-Yamamoto augmented Granger non-causality testing procedure. I observe a significant causality from economic growth to the public debt of a country in twenty-one countries. In fifteen countries, there is a unidirectional causality running from the public debt to economic growth. I find bi-directional causality in only nine countries and no causal relation in twenty-seven economies.Öğe Dıscıplınıng ıntımacy: the role of the Catholıc church ın everyday and ıntımate lıves of young adult Latınos(Altınbaş Üniversitesi, 2018)Investigating the impact of Catholicism on intimate relationships among young adult Latinos, this work examines whether the role of religion has changed for this particular group. Marriage preparation classes provide a window for understanding the disciplinary power of the Church and how individuals respond to this power. Individuals’ response to these programs is an indicator of their perception of the legitimacy of the Church in dictating ways of life. This research shows that the authority of the Catholic Church is in decline, particularly when disciplining of intimate lives is concerned. Selective rejection of certain teachings of Catholicism is a diffused act of micro-level resistance to the established order. Believers use their own lived experiences and practical knowledge of Catholicism to interpret the teachings of the Church. They construct a religious identity influenced by individualism, where ‘being a good Catholic” is determined according to own and –sometimes unique- terms of each individual. This re/de-construction of religious identity is most significant in matters of sexuality.Öğe Sovyet avangardı İstanbul’da!(Altınbaş Üniversitesi, 2018)Sovyet avangardı sömürü düzenini yıkmayı ve dünyayı dönüştürmeyi amaçlamıştır ve bu yaklaşıma göre sanat, kaçınılmaz olarak politik olacaktır. Sanatçılar, dünyayı yeni baştan görsel olarak tanımlıyorken, böyle bir projenin poetikası, geleneksel sanat tarihinin kanonlarını içerecek bir kümülatif yapıda olamazdı. Bu çalışma, Sakıp Sabancı Müzesi’nde, İstanbul’da 18 Ocak 2019 tarihinde açılan “Rus Avangardı. Sanat ve Tasarımla Geleceği Düşlemek” sergisine ve sergideki işlerin üretildiği tarihsel arka plana odaklanıyor.Öğe Sağlık kurumlarında algılanan kalitenin marka denkliği üzerine etkisinin incelenmesi: Kayseri’de özel hastanelerde bir araştırma(Altınbaş Üniversitesi, 2018) Doğan, Sermed; Soysal, AbdullahTürkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın 2003 yılında hayata geçirilmesi ile sağlık sektöründe büyük değişimler meydana gelmiştir. Kamuya ait sağlık kurumlarının niteliğinin, özel sağlık kurumlarının ise niceliğinin artması sağlık sektöründeki rekabet ortamına ivme kazandırmıştır. Bu durum özel sağlık kurumlarını, sektörde ön plana çıkmak ve hizmet alıcıları nezdinde fark yaratmak için yeni arayışlara itmiştir. Kurumlar rekabet avantajı sağlamak, marka farkındalığı oluşturmak, müşteri memnuniyeti yaratmak, marka bağlılığı sağlamak, karlılıklarını arttırmak, güçlü bir imaj yaratmak ve rakiplerinden farklı bir kurum haline gelmenin yolunun marka denkliği kavramından geçtiğini tespit etmişlerdir. Marka denkliğini sağlamak için ise sundukları hizmetin, hizmet alıcıları nezdinde nasıl algılandığını bilmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda algılanan kalitenin marka denkliği üzerindeki etkilerini incelemenin yararlı olacağı düşünülmektedir. Özel sağlık kurumları için önem arz eden çalışmanın amacı, Kayseri il merkezinde marka bilinirliği yüksek olan sağlık kurumlarından hizmet alanların kalite algılarının kurum marka denkliğine etkisini incelemektir. Ayrıca hizmet alıcılarının kalite algılarının marka denkliği unsurları ile ilişkisini ve marka denkliği unsurlarının kurum marka denkliği üzerindeki etkisini incelemeyi de amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda, Kayseri’de marka bilinirliği yüksek 4 özel sağlık kurumunun 260 hizmet alıcısına uygulanan anket çalışması yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda, hizmet alıcılarının kalite algılarının kurum marka denkliği üzerinde anlamlı bir etkisi tespit edilmiştir. Ayrıca marka denkliğinin üç unsurunun da kurum marka denkliğini etkilediği gözlemlenmiştir.Öğe Pasolini sinemasında estetik ve politik arayışlar(Altınbaş Üniversitesi, 2018) Barış, JanetPasolini sineması ilk filmden son filme kadar birçok açıdan incelenebilecek, dönemi, tarihi ve ideolojik yapısıyla kendinden sonraki sinemacılar için de ilham olabilmiş bir sinemadır. Pasolini stili ve kendine özgü ideolojiyi sinemasına estetik bir biçimde yansıtması açısından hem öncü olmuş hem de sistemin içerisinde kendine yer bulabilmiştir. Her ne kadar sinemasını belirleyen biçim ve içerik tercihleriyle birlikte sistemin çok benimsemeyeceği bir sinema dili geliştirmiş olsa da sanatsal açıdan sinemaya kattıkları ve estetik anlamda geliştirdiği şiirsel dil onu her daim evrensel bir yönetmen olarak görmemizi sağlar. Bu makalenin amacı Pasolini sinemasının yol haritasını çıkararak ve kırılma anlarına işaret ederek, yönetmenin nasıl kendine özgü politik ve estetik bir yol oluşturduğunu gözlemlemeye çalışmaktır.Öğe Anayasal devletin ortaya çıkışının sosyo-ekonomik temelleri ve anayasal devlette toplumsal azınlıklar(Altınbaş Üniversitesi, 2018)Geleneksel toplumlarda insanlar cemaatler halinde yaşamaktaydılar. Sıradan bir fert neredeyse bütün sosyal ilişkilerini bulunduğu cemaat içerisinde gerçekleştiriyordu: Ekonomik, hukuki, dini, ailevi ilişkiler vs. Siyasi ilişkilerine onun yerine bakan kabile liderleri, feodal beyler, ayanlar vs. vardı. Bir ülkenin toprakları içerisindeki cemaatlerin o ülkenin yönetimine siyasi bağımlılığı söz konusuydu belki ama, hukuki ve dini yönden bağımsız oldukları söylenebilirdi. Hatta çoğu kez ekonomik açıdan da kendi kendine yeten kapalı bir sistemleri vardı ve siyasi yönden bağlı oldukları devlete kârlarından sadece vergi vermekle yükümlüydüler. Ne ekip biçtikleri, elde ettikleri kârı nereye harcadıkları kendilerini ilgilendirirdi. Yeter ki düzenli olarak vergilerini versinlerdi. Böyle parçalı bir sosyal yapıda, büyük ölçüde özerkliği haiz cemaatlerin fertleri homojen bir görünüm arz ediyordu. Dolayısıyla bir cemaate mensup bir ferdin, kendini yabancı, azınlık hissetmesi söz konusu değildi. Modern dönemde, eskiden küçük insan gruplarını bir arada tutan geleneksel bağların erimesiyle ulus kavramının ön plana çıktığına şahit oluyoruz. Artık insanlar belli bir kara parçası üzerinde ulus devlet çatısı altında yaşamaktadırlar. Dolayısıyla geleneksel bağların yerine artık “ulus” insanları bir arada tutan tutkal vazifesi görmektedir. Artık merkezî ulus devlet içinde, cemaatler özerk hukuki statülerini kaybetmişlerdir. Yasama organı tektir ve yasama faaliyeti bütün ülke topraklarında geçerli olacak şekilde icra edilmektedir; keza ulus devletin mahkemeleri de tek tiptir, yani meclisin yaptığı yasalarla bağımlıdırlar. Artık cemaatlerin kendine has mahkemeleri yoktur, uyuşmazlıkların çözümü cemaatin kendi içinde hallettiği bir faaliyet değil, ulus devletin organları vasıtasıyla resmiyete kavuşturduğu bir süreçtir. Dolayısıyla burada farklı kültürden, etnik kökenden, dinden insanların ulus devlet yapısı içinde tek bir hukuk sistemine bağlı olarak yaşamak zorunda olduklarını görüyoruz. Eğer hukuku, bir yönden, insanların hak ve özgürlüklerini, yaşam tarzlarını güvence altına alan bir kurum olarak tanımlarsak, bir ulus devlette azınlıkta kalanların yasama organında çoğunluğu oluşturmadıkça ya da meclisteki diğer grupları ikna etmedikçe, kendilerine has özelliklerinin üzerine hukuki bir çatı çatmaları mümkün olmaz. Dolayısıyla burada yasama faaliyeti azınlıkların haklarını ve özgürlüklerini korumak açısından yetersiz kalmaktadır. İşte bu nedenle, ulus devlette çoğunluğa karşı azları korumak, devletin iktidarını sınırlandırmak için, yasama organını kendisine aykırı şekilde kanun yapamayacağı bir anayasa ile bağlama gereği duyulmuştur.