TR-Dizin İndeksli Yayınlar Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Youtube™ inferior alveolar sinir blok anestezisi için yararlı bir eğitim kaynağı mıdır?(2022) Demir, Esra; Coşkun, ÜmmügülsümAmaç: Youtube™ klinik uygulamalar yapmadan önce sıklıkla ziyaret edilen popüler bir sosyal medya platformudur. Bu çalışma, inferior alveolar sinir blok anestezisi ile ilgili Youtube™ video içeriklerinin kalitesi ve izleyenlerin verdiği etkileşimi değerlendirmek üzere tasarlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Youtube™ uygulamasında “inferior alveolar nerve block anesthesia” ve “mandibular nerve anesthesia” anahtar kelimeleri aratıldı. İlişkili videolarda her iki anahtar kelime için ilk 60 video değerlendirildi. Her video için yüklenme tarihinden sonra geçen süre, görüntülenme sayısı, videonun süresi, beğeni sayısı, beğenilmeme sayısı kaydedildi. Video popülerliğinin değerlendirilmesi için etkileşim indeksi ve video güç indeksleri hesaplandı. Video yararlılığının değerlendirilmesi için inferior alveolar blok anestezisi ilişkili bilgiler tablosu oluşturuldu. Videolar aldıkları skorlara göre 0 = yararsız, 1-5 = çok az yararlı, 6-10 = orta derecede yararlı, 11-15 = çok yararlı, 16-20 = maksimum yararlı olarak değerlendirildi. Bulgular: Videoların %17’si çok az yararlı (Grup 2, n= 5), %46’sı orta derecede yararlı (Grup 3; n=14), %37’si çok yararlı (Grup 4; n=11) bulundu. Yararsız (Grup 1) ve maksimum yararlı (Grup 5) gruplara ait video bulunmadı. Yararlılık skor grupları ve video süresi, görüntülenme, beğeni ve beğenilmeme sayısı, video güç ve etkileşim indeksleri ve görüntülenme oranı değişkenliklerinin ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p>0,05). Sonuç: İnferior alveolar sinir blok anestezisi ile ilgili Youtube™ videolarının içerik olarak yarar sağladığı fakat maksimum yararlılık için daha hassas ve detaylı bilgi içeren videolara ihtiyaç olduğu görülmüştür.Öğe Türk Hukukunda Hapis Cezasının İnfazına Alternatif Bir Yöntem Olarak Denetimli Serbestlik Tedbiri (CGTİHK m. 105/A)(2023) Aktaş, BatuhanÜlkemiz infaz sistemi açısından 2012 tarihinden önce ve istisnalar hariç olmak üzere; hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna yerleştirilmesi daha sonra açık ceza infaz kurumuna ayrılması akabinde de koşullu salıverilmeden yararlandırılması şeklinde üç aşamalı bir sistem öngörülmüştü. Bununla birlikte, 2012 tarihinde CGTİHK’na eklenen 105/A ile birlikte, bu üçüncü aşamaya denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı şeklinde yeni bir infaz modeli eklenmiş ve böylece koşullu salıverilmesine belirli bir süre kalan hükümlülerin cezalarını denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle toplum içerisinde geçirmelerine olanak tanınmıştır. Başlangıçta hükümlünün yeniden topluma uyum sağlayabilmesi, aynı zamanda da toplumun ve mağdurun korunması için çeşitli yükümlülükler ile öngörülen düzenleme, daha sonrasında kanun koyucunun müdahaleleriyle gerek öğretide gerekse uygulamada en sık tartışılan meselelerden biri halini almış, kurumun varlık sebebine ilişkin ileri sürülen çeşitli eleştiriler de giderek artmıştır. Bu çalışmada da 10 yıllık kısa geçmişine rağmen ceza infaz sistemimiz içerisinde en sık başvurulan yöntemlerden biri olan denetimli serbestlik tedbirinin, zaman içerisinde geçirdiği değişim, tedbirin şartları ve uygulanması ayrıntılı şekilde incelenerek, hapis cezasına alternatif teşkil eden bu modelin yerindeliğini değerlendirilmeye gayret edilmiştir.Öğe Öğe Türkiye’de Gıdanın Ekonomi Politiği: Başka Bir Gıda Sistemi Mümkün mü?(2024) Oba, Beyza; Özsoy, ZeynepBu çalışmada Türkiye’de gıdanın ekonomi politiği incelenmekte ve tarıma ilişkin uygulanan politikaların gıda alanında hem üretim ve hem de tüketimde nasıl bir dönüşüme yol açtığı ele alınmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’de yaşanan gıda krizinin arka planındaki nedenler incelenerek ve farklı uygulamalar tartışılarak dönüşümün yönünün değiştirilmesi için neler yapılabileceği sorgulanmaktadır. Küçük tarım işletmelilerini (küçük çiftçiler) merkeze alan çalışmanın birinci bölümünde, Türkiye’de farklı ekonomik politikaların izlendiği dönemlerde, küçük çiftçilerin tarım sektörü içerisinde konumlarının nasıl değiştiği ve bu değişimin tarımda üretim ilişkilerine, üretim-tüketim ağına yansımaları incelenmektedir. İkinci bölümdeyse, giderek tarımın çeperine itilen fakat sağlıklı bir tarım sektörünün oluşmasında önemli bir yeri olan küçük çiftçilerin sisteme tekrar kazandırılmaları için neler yapılabileceği örneklerle tartışılmaktadır. Bu bağlamda, küçük çiftçiliği yeniden tarımda konumlandırmayı amaçlayan ve bu yolda Türkiye’de ve dünyada güçlü örnekler deneyimlenmesine alan açan Gıda Egemenliği (Food Sovereignty) hareketi ve bu hareketten kaynaklanan alternatif tüketici oluşumları Çeşitlilik Ekonomileri (Diverse Economies) perspektifinden ele alınmaktadır.Öğe YÖNETİM SÖZLEŞMESİ VE GÖRÜNÜMLERİ(2016) Çelikel, Ali YaşarBu çalışmamızda yönetim sözleşmesi ve görünümlerini özellikle hukuki niteliği bakımından ele alarak inceleyeceğiz. Ayrıca, yönetim sözleşmesinin benzer sözleşmelerle ilişkileri, sözleşmenin şartları, tarafların hak ve borçları ile sözleşmenin sona ermesi de ele alınacaktır. Ortaklıklar hukukundaki CEO kavramı ve CEO ile ortak- lık arasındaki sözleşmenin hukuki niteliği tartışılacaktır. Son olarak; iktisat, özellikle turizm ve konaklama sektörü ile sıkı bağları olan yönetim sözleşmesinin bu dallarla olan ilişkisine de temas edilecektir.Öğe TÜRK TİCARET KANUNU KAPSAMINDA İŞYERİ DEVRİ SONUCU DOĞURAN İŞLEMLERİN BİREYSEL VE TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİNE ETKİLERİ(2016) Özatlan, Yurdal6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında başlıca işyeri devri sonucu doğuran işlemler, yeniden yapılandırma i şlemleri olarak sayılan birleşme, bölünme ve tür değiştirme işlemi ile ticari i şletme devri olarak sayılmıştır. Söz konusu işlemler sonucunda devredilen işyerlerinde çalışan işçilerin, bireysel ve toplu iş sözleşmesinden doğan haklarının devam edip etmeyeceği, edecekse hangi kapsamda devam edeceğinin incelenmesi önem arz etmektedir.Öğe Yerel yönetimlerde stratejik planlama uygulamalarının kurum performansına etkisi(2023) Karğın Çakar, Öznur; Esen, AylaStratejik yönetim faaliyetleri, kurum kaynaklarının verimli kullanılması ve kurumların uzun vadede sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından önemli role sahiptir. Ülkemizde kamu kurumlarında stratejik yönetim, kamu reformları çerçevesinde 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte daha fazla zaman ve kaynak ayırılan bir süreç haline gelmiştir. Kamu reformları sonucunda kurumların faaliyetlerini gerçekleştirirken stratejik planlama uygulamaları ile kıt kaynaklarını daha etkili ve verimli kullanmaları amaçlanmaktadır. Bu araştırmanın amacı, belediyelerin yürüttükleri stratejik planlama uygulamalarının etkinliğini değerlendirmek ve bu uygulamaların yerel yönetim kurumlarında topluma katkı ve verimlilik düzeylerine ne derece etki ettiğini ortaya koymaktır. Bu bağlamda, belediyelerdeki stratejik planlama uygulamalarının belirleyici alt boyutlarının, kurum performansı alt boyutlarına etkisinin ölçülmesi hedeflenmiştir. Araştırma kapsamında İstanbul’daki yerel yönetim kurumlarında çalışan orta ve üst kademe yöneticilerden toplam 100 adet anket formu toplanmıştır. Gerçekleştirilen analizlerin sonucunda, “belediyelerde kurumsal yapının stratejik planlamaya uygunluğu” ve “stratejik planlama sürecinde karşılaşılan sorunları çözme becerisi” boyutlarının, belediyelerin “topluma katkı performansını” pozitif etkilediği görülmüştür. “Stratejik plan hazırlama ve uygulama süreci etkinliği” ile “stratejik plan uygulamalarında karşılaşılan sorunları çözme becerisi” boyutları da kurumların verimliliğini olumlu etkileyen unsurlar olarak ortaya çıkmıştır. Çalışmada, yerel yönetimlerde stratejik planlama uygulamaları, Planlama Okulu’nun öne sürdüğü normatif stratejik planlama yaklaşımı ile ele alınmış olup, stratejik planlama ile kurum performansı arasındaki ilişki Planlama Okulu bakış açısı çerçevesinde de değerlendirilmiştir.Öğe VERGİSEL BİLGİLERİN OTOMATİK DEĞİŞİMİ STANDARDI VE TÜRKİYE(2015) Ateş, LeylaVergi idarelerinin dar mükelleflere ya da yurtdışında gelir elde edentam mükelleflere ulusal vergi yasalarını uygulama kapasitesi, ülkesınırlarının ötesindeki bilgilere ulaşılabilmesine bağlıdır. Birçok ülkeidaresi çeşitli yasal düzenlemelerle vergisel bilgiye ulaşmasını sağlayacakgeniş yetkilerle donatılmıştır. Türk vergi idaresi de bu idareler arasındadır.Ancak sınıraşan kişi, varlık ya da işlemler söz konusu olduğunda vergiidarelerinin söz konusu yetkileri gücünü kaybetmektedir. Çünkü eldeetmek istedikleri sınırlarının dışındaki vergisel bilgiler, kendileri içindoğrudan ulaşılabilir değildir. Devletler, bu bilgileri kendilerinesağlayabilecek yabancı aktörler karşısındaki güçlerinin hukuki ve pratiksınırlarını kabul etmeye mecburdur. Bu durum, çokuluslu ve değişkensermaye ve emek hareketlerine kendi vergi yasalarını uygulayabilmeleriiçin, vergi idarelerinin diğer ülke vergi idareleri ile işbirliğine gitmesini veulusötesi kuruluşlar ve ağlar oluşturmak için çalışmalar yapmasınıkaçınılmaz kılmaktadır. Bu makalede ulusötesi vergisel idari işbirliğiçalışmalarının son çıktısı olan otomatik bilgi değişimi standardı elealınacaktır. Makalenin amacı Türkiye’nin yeni uluslararası standardauyumunu değerlendirmektir.Öğe Türk Vergi İdaresinin Dijital Platformları Kavrama Çabası Üzerine Bir Değerlendirme(2023) Armağan, AylinGeçtiğimiz yıllarda giderek daha fazla kul- lanım alanı ve kullanıcı sayısına ulaşan dijital platformların global ekonomi içerisindeki yerinin giderek arttığı görülmektedir. Bu platformların kullandıkları iş modellerine yönelik düzenlemele- rin getirilebilmesi ise, öncelikle bu yeni ekonomi- nin doğru bir şekilde kavranmasına bağlıdır. Türk vergi idaresinin, paylaşım ekonomisi aktörleri ve iş modellerini kavramak amacıyla getirdiği dü- zenlemeler irdelendiğinde, idarenin kazuistik bir yöntem belirleyerek kendini sınırladığı tespit edil- miştir. Karşılaştırmalı hukukta ise böyle bir yön- tem yerine daha genel kavramların ve kapsamlı tanımlamaların benimsenmesi yoluyla güncel gelişmelerin daha kolay kavranacağı ortaya ko- yulmuştur. Türk vergi idaresinin, paylaşım ekono- misinden doğan ekonomi modelleri yanında, ge- lecek teknolojik imkanlarla hayatımıza girebilecek yeni ekonomiler ve iş modellerini de gözeterek daha kapsayıcı yaklaşımlar benimsemesi, hukuki boşluklardan arındırılmış bir mevzuata kavuşula- bilmesi için gerekli bir adımdır.Öğe Web-Tabanlı Protein İkincil Yapısı Tahmin Araçlarının FT-IR Spektrofotometrisi ile Protein İkincil Yapısının Deneysel Analizinde Kullanımının İncelenmesi(2016) Adıgüzel, Yekbun; Kazak Ercan, Meltem; Doğan Mollaoğlu, AyçaÇalışmanın amacı ve kapsamı: Fourier dönüşümlü kızılötesi (FT-IR) spektrofotometrisi, elde edilen protein spektrumları üzerinden ikincil yapının ve bu yapıdaki değişikliklerin belirlenmesinde kullanılabilmektedir. Protein yapısı belirlenmesinde yaygın olarak kullanılan nükleer manyetik rezonans (NMR) spektroskopisi ve X-ışını kristalografisi gibi yüksek çözünürlüklü yöntemlere kıyasla daha kolay çalışılabilir ve ekonomik bir tekniktir. Proteinin daha önce çalışılmamış koşullardaki ikincil yapısı FT-IR spektrofotometrisi ile incelenebilmektedir. FT-IR protein spektrumu ile ikincil yapı belirlenmesinde gelişmekte olan farklı yaklaşımlar vardır. Bu yaklaşımların kendileri de, yöntemin geliştirilmesi veya uygulanması esnasında, farklı proteinlerin ya da incelenmekte olan proteinin ikincil yapı bilgilerine ihtiyaç duymaktadır. Bunun için, yüksek çözünürlüklü tekniklerle elde edilmiş protein ikincil yapı bilgisinden yararlanılabilmektedir. Onun yerine, burada proteinin birincil yapısı üzerinden ikincil yapıyı tahmin edebilen araçların kullanımını göstermek amaçlanmıştır. Yöntem ve sonuçlar: Çalışmamızda, ilk olarak protein ikincil yapı tahmininin yüksek kalitede olduğu ispatlanmıştır. Sonrasında, ikincil yapısını proteinin FT-IR spektrumundan anlayabilmek için, öncelikle proteinin standart koşullarda yapılmış FT-IR ölçümünden elde edilen spektrum ile curve-fit adı verilen bir eğri uydurma işlemi yapılmıştır. Web-tabanlı protein ikincil yapı tahmini burada, standart protein spektrumuna curve-fit işlemi uygularken alınacak sonuçlara karar verirken gerekmektedir. Sonra, protein ölçümleri yapılıp, incelenen protein için özelleşmiş curve-fit parametreleri elde edilip, proteinin farklı koşullarda elde edilen FT-IR spektrumlarından ikincil yapı bilgisi alırken bu parametreler kullanılmıştır. İkinci bir hedef olarak, web-tabanlı araçların projenin hedefi doğrultusunda farklı performanslar gösterecekleri göz önünde bulundurularak, parametre optimizasyonunda (elde edilecek sonuçların, proteinin standart ikincil yapı değerlerine) yakınsama değerleri değiştirilerek, %5’in altında standart sapma getiren çalışır aralık bulunması da düşünülmüştü. Ancak curve-fit işleminin parametre değişimlerine hassasiyeti çok yüksek olduğu için çalışır bir aralık bulmak bu aşamada mümkün olmamıştır. Parametre optimizasyonu için proteinin standart koşullarda ölçümünden elde edilmiş FT-IR spektrumuna curve-fit yaparken, hedeflenen değerlerden ortalama karekök sapma değerinin 5’in altında bulunması ile yetinilmiştir.Öğe Y90 Radyoembolizasyon Tedavisinde Makine Öğrenmesi ile Aktivite Tahmini(2023) Tanyıldızı Kökkülünk, Handan; Alataş, Emre; Tanyıldızı, Hilalİtriyum-90 (Y90) radyoembolizasyonu primer ve metastatik karaciğer kanseri tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. Tedavide, Y90 aktivite miktarının (MBq) hastaya spesifik dozimetri ile hesaplanması gerekmektedir. Her bir hasta için dozimetrinin yapılması oldukça uzun sürmektedir. Klinikteki işleyişi hızlandırmak, kanser hastalarına daha hızlı tedavi sağlamak ve ilgili personelin iş yükünü azaltarak efektif çalışma düzeni oluşturmak adına dozimetrinin yerini alabilecek bir alternatife ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle çalışmada, Y90 radyoembolizasyonu için hesaplanmış dozimetri sonuçları kullanılarak üç farklı makine öğrenmesi regresyon metodu modellenmesi sonucu Y90 terapötik aktivite miktarının tahmin edilmesi amaçlanmıştır. Tümör kütlesi (g), karaciğer kütlesi (g), tümör/karaciğer sayım oranı (%), şant oranı (%), tümör tutulumu ve karaciğer tutulumu gibi nümerik parametreler girdi olarak, Y90 aktivite miktarı (MBq) çıktı olarak belirlenmiştir. Çoklu doğrusal regresyon (MLR), rassal orman regresyonu (RF) ve destek vektör regresyonu (SVM) kullanılarak tahminler gerçekleştirilmiştir. Tahmin yöntemlerinin performanslarını değerlendirmede ortalama mutlak yüzde hatası (MAPE), ortalama mutlak hata (MAE), ortalama karekök sapması (RMSE), ortalama karesel hata (MSE) ve doğruluk (%) ölçütleri kullanılarak optimal tahmin modeli belirlenmeye çalışılmıştır.Öğe Yapay sinir ağları kullanılarak FTIR spektroskopik sinyallerinden proteinlerin ikincil yapılarının saptanması(2003) Severcan, Mete; Severcan, FerideProtein ikincil yapılarının, Fourier Transform Infrared (FTIR) spektrumlarmdan, yapay sinir ağları kullanılarak hassas bir şekilde kestirimi amacıyla yöntemler geliştirildi. Yapay sinir ağları ile protein ikincil yapıları kestiriminde en önemli sorun sinir ağının öğrenmesi için gerekli eğitim örneklerinin sınırlı sayıda olması, bu nedenle sinir ağının genelleştirme özelliğinin iyi olmamasıdır. Bu çalışmada, genelleştirme başarımmı iyileştirecek algoritmalar geliştirildi ve eğitim örneklerinin sayısını artırmak için de x-ışını karakterizasyonu bilinen yeni protein FTIR spektrumları elde edildi. Sinir ağlarındaki genelleştirmeyi iyileştirmek için eğitim verilerinin önişlemesi, düzenlileştirilmiş sinir ağı yapıları, ve çok sayıda sinir ağı çıktılarının tümleştirilmesi üzerine çalışmalar yapıldı. Yapay olarak çoğaltılmış spektrumların ayrık cosinüs dönüşümlerinin girdi olarak uygulandığı, Bayes düzenlileştirilmiş ve eniyileştirilmiş bir sinir ağı mimarisi en başarılı sonucu verdi. Sinir ağları çıktıları maksimum olabilirlik kuralı ile tümleştirilerek kestirimler elde edildi. Çalışmanın başında, ikincil yapı parametreleri, $\\alpha$ -heliks, $\\beta$ -tabaka ve dönme için, o zaman için literatürde en düşük değerler olarak elde ettiğimiz standart kestirim hataları sırasıyla, %7.7, %6.4, ve %4.8 idi. Bu değerler bu çalışma sonucunda sırasıyla %4.2, %3.5, ve %3.2 düzeylerine düşürüldü. Belirtilen sonuçlar, geliştirilen algoritmanın şu anda literatürde aynı veri kümesini kullanan diğer algoritmalara göre başarımının daha üstün olduğunu göstermektedir. Raporun sonunda, geliştirdiğimiz bu yöntemin tıpta değişik hastalıkların protein ikincil yapılarında oluşturduğu değişiklikleri saptayabileceğini göstermek amacıyla bir uygulama sunuldu. Bu uygulamada, geliştirilen kestirim yöntemi kullanılarak diğer yöntemlere göre oldukça kısa bir sürede ve daha doğru olarak, diyabetin mikrosomal membran proteinlerinin ikincil yapılarda oluşturduğu değişimler saptandı ve değişik antioksidant karışımlarının diyabetin neden olduğu hasarı onardığı gözlendi.Öğe Türkiye’nin Kızlar İçin İlk Tıp Okulu: İstanbul (Arnavutköy) Amerikan Kız Koleji Tıp Bölümü(2024) Yürür, Gül Kızılca; Yıldırım, NuranAmaç: Bir kadın hakları savunucusu olan, İstanbul (Arnavutköy) Amerikan Kız Koleji Müdiresi Mary Mills Patrick’in kolejde uyguladığı eğitimin kız öğrencilerin hekimlik mesleğine yönelmesindeki etkisi tartışılmıştır. Osmanlı Devleti’nde kadın hekim yetiştirecek ilk tıp okulunun açılması süreci Türk tıp tarihi açısından ele alınmıştır. Gereç ve Yöntem: 24 Temmuz 1917 tarihinde Amerika Yabancı Misyon Temsilcileri Birliği’nin (ABCFM) Rockefeller Vakfı’na gönderdiği, “Medical Education and Medical Practice in Turkey” (Türkiye’de Tıp Eğitimi ve Tıp Pratiği) başlıklı orijinal rapordaki “Information in regard to the American College for Girls at Constantinople, Constantinople College” ve “The American College for Girls at Constantinople in is relation to the development of medical education in Turkey with particular reference to the medical education for women” başlıklı mektuplar, burada dile gelen kızlar için tıp okulu planları, bu okuldan beklentileri, olay örgüsüne, aktif katılımcıların perspektifinden görüldüğü şekliyle odaklanan anlatı araştırması yöntemiyle analiz edilmiştir. Bulgular: İstanbul (Arnavutköy) Amerikan Kız Koleji’nde uygulanan eğitimin öğrencileri hekim olmaya yönelttiği ve modern tıp uzmanı kadınların yetişmesinde etkili olduğu anlaşılmıştır. Sonuç: 1891-1960 yıllarında kolejden mezun olan iki Osmanlı ve 13 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ülkemizin ilk kadın hekimleri arasında olması bu sonucu pekiştirmektedir. Mütareke döneminin olağanüstü koşullarında İstanbul’da kadın hekim yetiştirmek amacıyla kurulan ilk tıp okulu, olan, İstanbul (Arnavutköy) Amerikan Kız Koleji Tıp Bölümü resmen izin alınmadan faaliyete geçirilmiş, Cumhuriyet döneminde yüksek öğretimin yabancılara yasaklanması üzerine kapatılmıştır. Tıp Bölümü’ne devam etmekte olan iki Türk öğrenci, Sabiha Süleyman Sayın ile Hamdiye Abdürrahim Maral 1922 yılında kız öğrenci kabul etmeye başlayan Darülfünun Tıp Fakültesi’ni bitirip Cumhuriyet’in ilk kadın hekimleri arasında yer almışlardır.Öğe Yeni Bir E Vitamini Analoğunun Sentezi ile Meme ve Prostat Kanseri Hücrelerindeki Olası Anti-Kanser Etkilerinin Biyokimyasal, Biyofiziksel ve Moleküler Biyolojik Yöntemlerle Araştırılması(2017) Severcan, Feride; Garip Ustaoğlu, ŞebnemMeme ve Prostat kanseri, en sık tanısı konan tümör oluşumlarından ikisidir. Geleneksel kemoterapötik ajanlar, tümör gelişimini baskılayabilmesine rağmen, çoğunlukla etki mekanizmalarında belirsizdirler ve normal dokular için toksik etkilere sahiptirler. Bunun yerine, tümör hücrelerinin sağlıklı hücrelere göre E Vitamini (EV) ve sentetik türevlerinin bazı biçimlerine daha duyarlı oldukları bildirilmiştir. İlaç- hücre etkileşimlerinin araştırılması ve kanser model hücrelerinde sitotoksik aktivitenin ve biyolojik etkilerin altında yatan mekanizmanın anlaşılması, ilaç keşfinin klinik öncesi evresinde gereklidir. Yan zincir modifikasyonuna sahip bir α-tokoferol türevi olan TC6OH'ın ön araştırmalarda anti-kanser aktiviteye sahip olduğu gösterilmiştir. EV ve EV analoglarının yağda çözünen lipofilik moleküller olmaları sebebiyle, lipit metabolizmasını ve ilgili yolakları modüle ederek işlevlerini yerine getirdiği hipotezi ileri sürülmüştür. Bu çalışma, spektroskopik ve moleküler biyolojik yöntemler vasıtasıyla α-tokoferol’ü referans bileşik olarak kullanarak EV analoğunun hücredeki etkisini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Östrojen reseptörü (ER) pozitif meme kanseri, MCF7 ve Androjen reseptörü pozitif LNCaP prostat kanseri hücre hatlarında, analoğun, hücresel metabolizma, hücresel lipitlerin biyofiziksel özellikleri ve hücrelerin fonksiyonel özellikleri üzerine etkileri 48 saatlik analog maruziyetinde izlendi. Bu çalışma, yeni EV analoğunun meme ve prostat kanseri hücre hatları üzerindeki etkileri üzerine yapılan ilk araştırmadır. Çalışmanın ilk bölümü Analog tedavisine verilen hücre tepkisini ölçmek üzere tasarlandı. Analoğun hücre döngüsünü kesintiye uğratarak, kontrollü hücre ölümünü tetiklediği, metastatik özellikleri baskıladığı ve farklılaşmaya neden olduğu ortaya konuldu. Çalışmanın ikinci bölümünde, analog tedavisinin hücresel yağ asidi ve kolesterol düzeylerini arttırdığı, zar dinamiklerini değiştirdiği ve apaptotik süreçlerde ilişkili olduğu düşünülen lipit peroksidasyonunu azalttığı doğrulandı. Lipitle ilişkili değişikliklerin moleküler mekanizması konusundaki anlayışımızı genişletmek için, yağ asidi metabolizmasına ilişkin genlerin ifadesi ölçüldü ve seçilen genlerin ifade seviyeleri protein seviyesinde kontrol edildi. Bazı karakteristik kansere ilişkili proteinlerin genel değişikliklerini görmek protein dizileme analizi uygulandı. Sonuç olarak, Analog uygulamasının, mitokondriyal zar potansiyelini değiştirerek, lipit sentez, taşınma ve yıkım yolaklarını farklılaştırarak ve aynı zamanda hücrelerdeki bazı anti-apoptotik ve büyüme faktörüne bağlı proteinlerin ifadesini azaltarak tümör hücresi apoptozunu indüklediği belgelenmiştir. ER ve AR pozitif hücrelerin hali hazırdaki tedavilere gösterdiği ilaç direnci nedeniyle, bu çalışmanın bulguları translasyonel değerdedir.Öğe Use of Bacteriophages to Improve Food Safety(2021) Dülger, Murat Muhammet; Özpınar, HaydarFood safety is a major concern for human health. Foodborne pathogens are responsible for several millions of cases annually worldwide. In order to inactivate these foodborne pathogens, numerous methods are available. However, these conventional methods have several drawbacks, such as heat treatment significantly affects nutritional properties of foods, chemical sanitizers leave residue on foods and food contact surfaces, high-pressure applications require special and relatively expensive equipment, and antibiotic use leads microorganisms to develop antibiotic resistance. One method that could overcome these drawbacks is bacteriophage application. Bacteriophages, or shortly phages, are viruses that infect bacteria, and they are found everywhere where bacteria are found. During the infection progeny phages are produced and phages inactivate bacteria by bursting the cell wall. Phage isolation can easily be done from natural sources like animal feces, wastewater, and sewage. In recent years, there have been many studies about phage application. When phages are applied on foods, they do not affect sensory or nutritional values of foods, humans, and environment. Also, since they are host specific, they only inactivate pathogenic bacteria. In addition, they have a different inactivation mechanism than antibiotics so phages can inactive antibiotic resistant bacteria as well. There are phage-based commercial products that are approved to be used on foods. On the other hand, there are technical and regulatory challenges. To overcome technical challenges, academic studies are being conducted. This study aims to generalize the use of bacteriophages in food industry by reviewing research articles in this area.Öğe Stent restenosis? İşlem öncesi ölçülen biyokimyasal belirteçler ile ilaç kaplı stentlerde tekrarlayan darlığı öngörmek mümkün müdür?(2015) Gençbay, MuratStent restenosis? İşlem öncesi ölçülen biyokimyasal belirteçler ile ilaç kaplı stentlerde tekrarlayan darlığı öngörmek mümkün müdür?Öğe Survey Study on Patients' Expectations Regarding Health Services Offered at the Urology Outpatient Clinic: A Descriptive Research(2024) Çetin, Buğra; Avcı, Mustafa Asım; Köse, Mustafa Gökhan; Arslan, Burak; Özdemir, EnverObjective: The aim of this study is to determine how patients' expectations of healthcare services and physicians vary based on demographic factors such as gender, education level, and economic status, and to explore the relationship between these expectations and satisfaction. Additionally, it seeks to analyze the levels of dissatisfaction when these expectations are not met and how this information can contribute to the improvement of healthcare policies and practices. Material and Methods: A survey was conducted with 556 patients at a urology outpatient clinic between March and June 2023. Patients were asked 23 questions regarding demographics, clinical expectations, and satisfaction factors. Data were analyzed using the chi-square test. Results: The majority of participants were male (68.3%) and had low-income levels (73.7%). Most patients sought examination within 24 hours and expected an examination time of 5-15 minutes. Women's desire to reach their doctors by phone was significantly higher than men's (p=0.004). Higher education correlated with lower dissatisfaction rates even if hospital demands were unmet (p<0.0001). Low-income individuals were more likely to be dissatisfied with their doctors if unsatisfied with general hospital services (p=0.028). Middle-high income individuals were more likely to pay for examination by a preferred academic title physician (p=0.011). Conclusion: Patient expectations vary based on gender, education level, and economic status, significantly influencing satisfaction. Understanding these parameters can guide improvements in healthcare policies and practices.Öğe The Impact of Olaparib on Metabolic Pathways in Triple Negative Breast Cancer: A Bioinformatics Approach(2024) Hekmatshoar, YaldaAim: Triple-negative breast cancer (TNBC) is a highly aggressive subtype of breast cancer (BC) characterized by the lacking estrogen receptors, progesterone receptors, and HER2 expression, making it challenging to treat with targeted therapies. Olaparib, a PARP inhibitor, has shown promise in treating TNBC, particularly in patients with BRCA1 or BRCA2 mutations. This study aims to elucidate the metabolic pathways affected by olaparib in TNBC using bioinformatics analysis. Material and Method: For bioinformatics analysis, mRNA microarray data of control MDA-MB-468 cells (non-treated) and OlaR MDA-MB-468 (3μM olaparib-treated MDA-MB-468 cells) with the study numbered GSE165914 were downloaded from Gene Expression Omnibus (GEO) database. GEO2R was used to analyze and identify differentially expressed genes (DEGs). Gene ontology (GO) and Kyoto gene and genome encyclopedia (KEGG) analysis were carried out for DEGs to determine significant genes and the biological pathways influenced by olaparib treatment. Protein-protein interaction (PPI) network analysis further identified key proteins and interactions within these pathways. Results: For GEO2R analysis adjusted P-value1.0 were selected. The results revealed the upregulation of 2277 genes and downregulation of 2298 genes in olaparib-treated cells compared to the controls. It was reported that DEGs enriched in pathways including, metabolic pathways, pathways in cancer, chemical carcinogenesis - reactive oxygen species, cell cycle, autophagy - animal, Efferocytosis and TNF signaling pathway. Both upregulated and downregulated DEGs were associated with metabolic pathways. Moreover, NDUFA5, NDUFA6, NDUFS6, NDUFB3, NDUFB10, NDUFB7, NDUFA7, NDUFA9, H2AC8, H2AC13, H2AC17, H4C11, H4C12, H2BC12, H2BC21 and H2BC4 were identified as the most significant candidate genes. Conclusion: This comprehensive bioinformatics approach provides insights into the molecular mechanisms of olaparib's action and identifies potential targets for combination therapies to enhance treatment efficacy in breast cancer.Öğe THE INFLUENCE OF PSYCHOLOGICAL CAPITAL ON BURNOUT: MODERATING EFFECT OF LOCUS OF CONTROL(2022) Bolelli, Murat; Ekizler, HüseyinPurposes of this research are to examine the effect of psychological capital on burnout and moderating effect of locus of control on the relationship between them. Data for the research is collected through questionnaire surveys using convenience sampling method. 461 forms are collected, after sorting and removing inconsistent and missing responses 409 usable questionnaires remained. To measure variables, Work Locus of Control Scale (WLCS) developed by Spector (1988), Psychological Capital Questionnaire (PCQ) developed by Luthans et al., (2007) and Maslach Burnout Inventory (MBI) developed by Maslach and Jackson (1981) is used. Following the reliability analyses which showed all the constructs are reliable and consistent, multiple regression analyses are conducted using research variables. Results indicate that self-efficacy has a significant and positive effect on all dimensions of burnout, optimism and resilience has a negative effect on emotional exhaustion and depersonalization dimensions of burnout, all PsyCap components has a significant and positive effect on reduced personal accomplishment and external LoC is found to moderate the relationship between PsyCap and burnout. Implications of the results are discussed and future research areas are suggested.Öğe TEKSTİL SEKTÖRÜNDE DİJİTAL DÖNÜŞÜM VE TEKSTİL FİRMALARININ ENDÜSTRİ 4.0 KAVRAMSAL FARKINDALIK DÜZEYİNİ BELİRLEMEYE YÖNELİK BİR ÇALIŞMA(2022) Olgun, Buğra Artun; Turan, Fikret KorhanYeni bir üretim modeli olarak Endüstri 4.0’ın imalat tekniklerinde dijital dönüşümü tetikleyerek yakın gelecekte pek çok sektörde çalışma kültürünü ve iş yapış şekillerini değiştireceği öngörülmektedir. Dolayısıyla, bu çalışma ile tekstil sektöründe Endüstri 4.0 uygulamaları ile ilgili genel kavramsal farkındalık düzeyinin ve buna etki eden temel faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, İstanbul ilinde faaliyet gösteren tekstil firmalarının çalışanları ile iletişime geçilmiş ve 358 gönüllünün katılımıyla bir anket çalışması yapılmıştır. Toplanan verinin istatistiksel analizinden elde edilen bulgulara göre Türk tekstil sektöründeki firmaların Endüstri 4.0 kavramsal farkındalık düzeyinin orta seviyede olduğu; bu seviyenin ise firmanın faaliyet süresine, büyüklüğüne (çalışan sayısına), üretim yapısına (fason üretim yapıp yapmamasına) ve ihracat durumuna (ihracat yapıp yapmamasına) göre anlamlı derecede farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Ayrıca, çalışan birey özelinde, Endüstri 4.0 kavramsal farkındalık düzeyinin çalışanın yaşına, eğitim seviyesine, firmadaki pozisyonuna ve çalışma süresine göre anlamlı derecede farklılaşırken, cinsiyetine göre anlamlı olarak farklılaşmadığı gözlemlenmiştir.