Hukuk Fakültesi Yayın Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Balancing housing policies : examining rent controls in EU member and candidate countries through the lens of constitutional rights(2024) Paksoy, Meliha ŞerminThe social housing policies in many European Union (EU) member and candidate countries, coupled with challenges in the private property market, have resulted in an inability to adequately address the housing needs of low and middle-income households. Approximately one-third of the EU population resides in privately rented housing, prompting several member and candidate countries to implement rent controls due to a significant surge in rents within the private housing sector. These controls may involve setting rent ceilings, limiting the annual increase in rental rates, and other similar interventions. For instance, in Turkey, the legislature has imposed a 25% limit on the increase of rental prices in existing contracts over the past two years. It is noteworthy, however, that the official inflation rates declared by the government in 2022 and 2023 were almost three times higher than the rental increase limit imposed by the legislature. The implementation of such interventions has sparked debates on the compatibility of such rent controls with the constitutions of the relevant countries and the European Convention on Human Rights (ECHR). Various cases, including James and Others v the United Kingdom, Aquilina v Malta, and Urbarska Obec Trencianske Biskupice v Slovakia, illustrate instances where the European Court of Human Rights (ECtHR) has addressed restrictions on landlords' rights. According to the court, countries have a margin of appreciation in implementing such restrictions, but they must ensure that the limitations imposed are proportionate and guarantee fair and adequate rent. Several constitutional courts, including the Turkish Constitutional Court, have also examined the constitutionality of rent controls. The objective of this paper is to establish criteria for acceptable rent controls based on the decisions of the ECtHR and the constitutional courts of EU member and candidate countries. These criteria aim to guide policymakers in striking a balance between addressing housing challenges and respecting property rights and freedom of contract for landlords.Öğe Challenging Vavricka: questioning compatibility of the mandatory tetanus vaccination with ECHR(2024) Paksoy, Meliha Şermin; Taner, ZeynepThe compatibility of mandatory vaccinations with human rights has become a very current issue with the COVID-19 pandemic and the Vavřička ruling by the European Court of Human Rights. This ruling has faced criticism for not conducting examinations related to disease and vaccines based on direct scientific evidence. In this analysis, an assessment will be made based on direct scientific evidence about tetanus and its vaccine. The prevailing reason for mandatory tetanus vaccination is to protect the health of the vaccinated individual. Competent adults have the right to refuse treatment. This rule also applies to preventive medical interventions, including tetanus vaccination. As a rule, parents are entitled to give consent for medical interventions on their children. If an immediate and serious threat permanently endangers the minor's life, medical intervention can be carried out against the parents' will. The limitation of parental autonomy is more disputed when the minor's life is not immediately threatened. With respect to tetanus vaccination as a preventive medical intervention, it does not eliminate an immediate and serious risk of harm. As a result, interference with the parent's discretion on tetanus vaccination as a preventive medical intervention should be evaluated for its compatibility with the current legal approach to medical interventions on minors and patient rights.Öğe Tax cooperation between the EU Member States and Türkiye regarding automatic exchange of information on income collected by digital platform operators(International Bureau of Fiscal Documentation (IBFD), 2023) Ateş, LeylaIn this note, the author discusses the probable legal foundations of automatic exchange of information on income collected by digital platform operators between Türkiye and the EU Member States. The note analyses the international legal framework, examines the extent to which Türkiye has domestic reporting obligations for digital platform operators parallel to the EU reporting rules and provides some conclusions and suggestions on this cooperation.Öğe Anonim şirkette üst gözetim görevinin hukuki sorumluluk boyutu(2022) Alışkan, Murat; Özatlan, YurdalTürk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 375/1 hükmünde, yönetim kurulunun bazı devredilmez ve vazgeçilmez görevleri düzenlenmektedir. Bu görevlerden biri de hük-mün (e) bendinde düzenlenen üst gözetim görevidir. Buna göre yönetim kurulu, yöne-timle görevli kişilerin “özellikle kanunlara, esas sözleşmeye, iç yönergelere ve yönetim kurulunun yazılı talimatlarına uygun hareket edip etmediklerini” gözetmekle görevli kılınmıştır. Bu görev, her ne kadar yönetim kuruluna “kurul olarak” verilse de görevin gereği gibi icra edilememesi sebebiyle ortaya çıkabilecek zarar, yönetim kurulu üyeleri-nin hukuki sorumluluk alanındadır. Bu çalışmada, üst gözetim görevinin yerine getiril-mesi açısından doğabilecek hukuki sorumluluğun hangi hallerde ortaya çıkabileceği konusu ele alınarak, önemli sorunlar ve çözüm önerileri ortaya konacaktır.Öğe Vergide şeffaflık politikamızda güncel gelişmeler(2022) Ateş, LeylaTürkiye, uluslararası vergide şeffaflık standartlarına uyum kapsamında gerçek faydalanıcı bilgisine dair mevzuat değişikliklerine gitmiştir. Bu değişiklikler, tüzel kişi ve tüzel kişiliği olmayan teşebbüslerin gerçek faydalanıcı bilgisinin ulaşılabilirliğini sağlamada atılan önemli adımlardır. Bu makalede, uluslararası kuruluşların çalışmaları ve çeşitli ülke uygulamaları dikkate alınarak bu yeni hukuki çerçevenin etkililiği değerlendirilmiş ve ulaşılabilirliğin etkililiğinin güçlendirilmesi için yeni adımlar atılması gerektiği ortaya konulmuştur.Öğe Türk ve Alman iş hukukunda cinsel taciz ve hukuki sonuçları(2022) Akın, SelinCinsel taciz, bir kişinin cinsel amaçla farklı yollarla rahatsız edilmesidir ve tacize uğrayan kişinin kişilik haklarına bir saldırı teşkil etmektedir. Özellikle iş hayatında işverenlerin işçilerini iş sözleşmeden kaynaklanan kişilik haklarını koruma yükümlülükleri vardır. Hem Türk hem de Alman iş hukukunda işveren işçiyi gözetme borcu çerçevesinde işçilerini cinsel tacize karşı korumakla yükümlüdür. Bu bağlamda Türk iş hukukunda, özellikle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 417. maddesi ile, Almanya’da 2006 yılında kabul edilen Genel Eşit Muamele Kanunu önemli düzenlemeler getirmektedir. İşveren işçiyi gözetme ve koruma yükümlülüğüne aykırı davranması halinde cinsel tacize maruz kalan işçi, iş sözleşmesinden doğan bazı haklara başvurabilmektedir. Cinsel tacizde bulunan işçi ise bazı yaptırımlarla karşı karşıya kalmaktadır. Ancak tam olarak hangi davranışların cinsel taciz eylemini teşkil edip etmeyeceği hususu hem Türk hem de Alman iş hukukunda tartışmalara yol açmaktadır. Çalışma hayatında işçilerin işyerinde cinsel tacize maruz kalmaları halinde çokça bu durumla nasıl baş edeceklerini bilmedikleri görülmektedir. Bu nedenle özellikle işçilerin bu konu hakkında mağduriyetlere uğramaları halinde hangi haklara sahip oldukları ve hangi yollara başvurma imkanları olduğu hususunda bilgilendirilmesi gerekmektedir.Öğe Güncel yargıtay kararları ışığında muris muvazaası(2022) Şıpka, Şükran; Akyasan Birsen, GönülMirasbırakan, farklı nedenlerle malvarlığının bir kısmının veya tamamının, bir mirasçısına ya da yasal mirasçıları dışında bir kişiye kalmasını isteyebilir. Bu düşünce ile hareket eden mirasbırakan, gerçek iradesini yansıtmayan işlemler yapabilmekte ve bu şekilde malvarlığını mirasçılarından kaçırmayı amaçlayabilmektedir. Uygulamada mirasbırakanın, sağlığında yaptığı sağlararası işlemlerle veya ölüme bağlı tasarruflarla mirasçılarından mal kaçırmaya çalıştığına sıklıkla rastlanmaktadır. Bu çalışmanın konusunu, Yargıtay uygulamasına göre muris muvazaası işlemleri oluşturmaktadır. Çalışmamızda öncelikle muvazaa ve muris muvazaası kavramsal olarak anlatıldıktan sonra Yargıtay uygulamasına göre murisin tasarruflarında muvazaa belirtisi olarak kabul edile-bilecek bazı özel durumlar örnek kararlarla somutlaştırılarak incelenmiştir.Öğe The consequence of the unlawful general assembly decisions: An analysis specific to meeting and decision quorums(2022) Atakan, Murat Can; Akyasan Birsen, GönülKanuna aykırı genel kurul kararları -hiçbir tereddütte mahal vermeksizin- geçersiz kabul edilmektedir. Kanunun kurucu nitelikteki mutlak emredici kurallarına aykırılık yokluk yaptırımına tabiyken, kararın konusu bakımından emredici hükümlere aykırılık batıl olarak kabul edilmiştir (TTK 447. md, TBK 26-27. md). Kanuna aykırılık kavramı, genel kurul kararlarının iptalini düzenleyen TTK 445. maddede de kendisine yer bulmuştur. Bir başka deyişle genel kurul kararlarının “kanuna aykırı” olduğundan bahisle geçersizliğini talep etmek, yokluk, butlan ve iptal edilebilirlik seçeneklerinin tamamına başvurulabileceği gibi bir sonucu da beraberinde getirmektedir. Doktrinde kanuna aykırılık kavramı, bu kavramdan kastedilenin ne olduğu yönünden tartışılmıştır. Nitekim kanuna aykırılık kavramının kapsamına sadece kanunların girdiğini savunanlar olduğu gibi, bu kavramı daha geniş yorumlayıp, kanun dışında tüzük, yönetmelik, kararname gibi düzenlemelerin de bu kapsamda olduğunu kabul eden yazarlar da bulunmaktadır. Bu geniş yorumun bir adım ötesinde TTK m. 445’de yer alan “kanuna aykırılık” kavramının örf ve âdete, eşit işlem ilkesine, hukukun genel prensiplerine aykırılık halini de içine aldığını savunanlar mevcuttur. Doktrinde kanuna aykırılık kavramının tartışma konusu olduğu bir diğer husus ise hangi nitelikteki kanun hükümlerine aykırılığın hangi yaptırıma tabi olduğudur. Bir başka deyişle kanun hükümleri niteliklerine göre ayrımlara tabi tutulmuş ve geçersizlik hali bu ayrımlar kapsamında değerlendirilmiştir. Doktrinde bir kısım yazarlar böyle bir ayrımın yapılmaması gerektiğini, her emredici kanun hükmüne aykırılığın butlan sonucunu doğurduğunu savunmuştur. Bu noktada bir tartışma konusu daha gündeme gelmiş ve anonim şirketlere ilişkin kanun hükümlerinin emredici kabul edilmesini hükme bağlayan “Emredici Hükümler” başlıklı TTK 340. madde kapsamında da konunun değerlendirilmesi gerekmiştir. Bu değerlendirme kapsamında uygulamada sıklıkla karşılaşılan nisaplara aykırı genel kurul kararlarına uygulanacak yaptırımın ne olduğu konusunda inceleme yapılmıştır. Nitekim anonim ortaklıklara ilişkin kanun hükümlerinin mutlak veya nispi olduğunun kabul edilmesi karşısında uygulamaya yansıyan en büyük problem genel kurul nisaplarına ilişkin kendini göstermiştir.Öğe Milletlerarası taşıyıcı anneliğe ilişkin kararların tanınması ve tenfizi(2021) Gölcüklü, İlyasTaşıyıcı annelik, milletlerarası aile hukukunda dikkat çeken gerek ahlaki gerek hukuki açıdan tartışılagelmiş ve güncelliğini hala korumakta olan önemli bir meseledir. Karşılaştırmalı hukukta taşıyıcı annelik konusunda farklı yaklaşımlar olması, milletlerarası özel hukukta bu yöntemden kaynaklanan sorunların çözümünü önemli ölçüde zorlaştırmaktadır. Bu yeknesaklık eksikliği, izin verilen ülkelere gidilip orada taşıyıcı annelik yönteminden yararlanılmasının yolunu açarken, aynı zamanda bu ülkelerde elde edilen kararların taşıyıcı anneliğin yasak olduğu başka ülkelerde tanınması ile tenfizini güçleştirmektedir. Bu çalışmada taşıyıcı anneliğe izin veren ülkeler ile taşıyıcı anneliği yasaklayan ve hatta cezalandıran hukuk sistemleri karşılaştırmalı olarak ele alınmış, güncel kararlar ışığında çocukların üstün yararları da dikkate alınarak meseleler incelenmiştir.Öğe İşçinin ücretsiz izinde olmasının 5510 sayılı kanun bakımından sonuçları(2021) Güneş, BaşakÜcretsiz izin süresince iş sözleşmesi sona ermez, askıya alınır. İş sözleşmesi askıya alınırken sözleşme hukuken varlığını sürdürür; ancak işçinin asli borcu, iş yapma borcu ve işverenin asli borcu, ücret ödeme borcu ertelenir. Ücretsiz izin sadece iş sözleşmelerinden doğan haklar açısından değil, işçinin sosyal güvenlik hukukuna ilişkin hakları açısından da önemli sonuçlar doğurmaktadır. Ücretsiz izin süresince iş sözleşmesi devam ettiği için sosyal sigorta ilişkisinin de devam ettiği ancak prim ödeme süresinin olmadığı kabul edilmelidir. Bu durum, belirli bir prim ödeme süresi şartı gerektiren sosyal sigorta ödemelerine hak kazanmayı zorlaştırmaktadır. Aynı şekilde ücretsiz izin süresince iş akdi devam ettiği için işten ayrılma koşulunu gerektiren sosyal sigorta ödemelerine hak kazanılması da mümkün değildir.Öğe Kripto paraların Türk ve Alman ceza hukuku düzenlemeleri yönünden değerlendirilmesi(2021) Tahan, ÖzgeTeknolojinin hızla gelişmesiyle günlük hayatımızda olduğu kadar finansal faaliyetlerde de değişimler görülmeye başlandı. Kripto para ve blokzinciri teknolojisi son yıllardaki en büyük finansal teknolojilerden biri olup uluslararası alanda büyük bir etki uyandırmıştır. Kripto para işlemlerinin yapılmasını sağlayan blokzinciri teknolojisinin ise gelecekte daha birçok farklı alanda kullanılacağı beklenmektedir. Düşük işlem ücretiyle merkezi otorite olmadan anonim şekilde işlem yapabilme imkanı sunan bu teknoloji, kullanıcılarına aynı zamanda güvenli işlem yapabilmeyi de sağlamaktadır. Öte yandan fiyatlardaki dalgalanma, yüksek enerji tüketimi ve suç faaliyetlerini kolaylaştırmak gibi dezavantajları da bulunmaktadır. Uluslararası örgütlerin yayınladığı birçok rapor ve istatistikler, suçluların kripto parayı yasa dışı eylemlerde tercih ettiğini göstermektedir. Suçluların takip edilmesini zorlaştıran bu teknoloji özellikle kara para aklama, terör örgütlerine finansman sağlama ve dolandırıcılık suçları için uygun bir araçtır. Devlet otoritesini de sarsan bu düzen üzerine ülkeler son yıllarda yasal düzenleme yapmaya gitmişlerdir.Öğe Orta-uzun vadeli covid-19 vergi politikaları: Bir envanter çalışması(2021) Ateş, LeylaCoronovirus 2019’un (COVID-19) ülke bütçeleri üzerine önemli bir yük getirdiği ve bu yükün artarak devam edeceği görülmektedir. Bu nedenle, hükümetler tarafından acil önlem niteliğinde alınan geçici tedbirlerin ötesine geçilerek, orta ve uzun vadede bütçe üzerinde artan yükün vergiler yoluyla toplumda nasıl dağıtılacağı sorusunun cevaplanması gerekmektedir. Bu çalışma, dünyadaki COVID-19 vergi politikaları ana yönelimlerini göz önünde bulundurularak ülkemizde sunulması muhtemel vergi reformlarının ek(yeni) vergiler getirilmesi ve uluslararası vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi tedbirlerinin sıkılaştırılması eksenlerinde ilerleyeceğini ortaya koymaktadır.Öğe Yeni bir şirket türü: Bağlı malvarlığına sahip limited şirket(2021) Atakan, Murat CanKara Avrupası’na hakim olan şirkeler hukuku ilkelerine göre, bir şirketten söz edebilmek için; sözleşme, kişi, sermaye, ortak amaç ve ortak çaba unsurlarının bir arada bulunması gerekir. Şirkete nelerin sermaye olarak getirilebileceği kanun koyucu tarafından belirlenmiştir. Sermaye içerisinde yer alan malvarlığı unsurları zamanla artarak ya da azalarak değişkenlik gösterebilmektedir. Söz konusu malvarlığı unsurlarının önemli ölçüde azalması, şirketin geleceğini de tehlikeye düşürmektedir. Özellikle aile şirketlerinde görülen ve genellikle üçüncü nesilden sonra gözlemlenen kötü yönetim şekli, şirketin zarar etmesine ve bu zararların telafisi için öncelikle ve hızlı bir şekilde malvarlığı unsurlarının satışa çıkarılmasına yol açmaktadır. Alman hukukçu, ekonomist ve iş insanlarının kurucusu olduğu “Verantwortungseigentum Vakfı” (Stiftung Verantwortungseigentum), şirketlerdeki malvarlığı unsurları kayıplarının önüne geçebilmek ve başta aile şirketleri olmak üzere, şirketlerin nesiller boyunca devamlılığını sağlayabilmek adına yeni bir şirket türü olarak “Bağlı Malvarlığına Sahip Limited Şirket” (Die GmbH in Verantwortungseigentum ya da diğer adıyla Die Gesellschaft mit gebundenem Vermögen) fikrini ortaya atmışlardır. Vakıf tarafından önerilen bu yeni şirket türüne göre, limited şirkete özgülenen malvarlıkları tasarruf işlemlerine konu olamayacak, bu sayede şirket malvarlıklarının satışı engellenerek nesiller boyunca devam etmesi sağlanacaktır. Bir başka deyişle pay sahiplerinin malvarlığı değerlerini satarak kendilerine fayda sağlayıp şirketin yok olmasına sebep olmaları engellenmeye çalışılmıştır. Bir yanda şirketlerin devamlılığını sağlayabilmek adına getirilen sınırlamalar söz konusuyken, diğer tarafta başta mirasçılar olmak üzere pay sahiplerinin haklarına halel gelmemesi adına, tüm pay sahiplerinin kar payı, yönetim ve/veya genel kurula katılma hakları koruma altına alınmıştır. Bu yönüyle getirilen öneri, adeta vakıf ile sermaye şirketi arasındaki ara bir form niteliğindedir. Vakfın önerisi olan bu yeni şirket türü, büyük tartışmalar eşliğinde Alman Parlamentosu’na gelmiştir. Çalışmamızda söz konusu öneri şirketler hukuku prensipleri temelinde ele alınmış ve gerek Türk Hukuku gerekse Alman Hukuku bakımından tasarıya ilişkin görüşlerimiz açıklanmaya çalışılmıştır.Öğe Anonim şirketlerin kendi paylarını iktisabının hukuki sonuçları(2021) Atakan, Murat CanPay sahipleri kural olarak kendi paylarını serbestçe devredebilse de devralacak kişinin anonim şirketin bizatihi kendisinin olması, birtakım sorunları ve sınırlamaları da beraberinde getirmektedir. Bir anonim şirketin kendi paylarını iktisabı, kanun koyucu tarafından istisnai olarak kabul edilmiş ve söz konusu iktisap hem sınırlamalara tabi tutulmış hem de söz konusu payların -birtakım şartlar altında- elden çıkarılması zorunlu hale getirilmiştir. Şirketin kendi paylarını iktisabına ilişkin bu sınır ve şartlar, kanunda nispeten açıkça düzenlenmekle beraber, bunlara aykırılık durumunda işlemin ve iktisap edilen payların akıbetinin ne olacağı hususunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Çalışmamızda öncelikle şirketin kendi paylarını iktisabının koşulları ve paya bağlı hakların kullanılamaması genel olarak açıklanmış, ardından da kanuna uygun ve kanuna aykırı olarak ikstisap edilen payların durumu ayrı ayrı izah edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda payların elden çıkarılması zorunluluğu gerek TTK md. 379 gerekse TTK md. 382 ve 383 hükümlerine uygun olarak iktisap edilen paylar bakımından incelenmiş, ardından da payların yok edilmesi (itfa) zorunluluğu değerlendirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca TTK’nın 493.maddesinde düzenlenen “kaçış klozu” bağlamında, şirketin kendi paylarını iktisabı incelenmiş ve bu bağlamda şirketin birtakım sınırlamalarla bağlı olup olmadığı değerlendirilerek kendi kanaatlerimiz aktarılmaya çalışılmıştır. Son olarak şirketin kendi payını iktisap etmesi halinde, yedek akçe ayırma zorunluluğu ve iktisap edilen payların bilançodaki durumu değerlendirilmiş ve sonuç kısmında konuya ilişkin kanaatlerimize yer verilmiştir.Öğe Interest in contracts for the international sale of goods: Hasn’t the time for a uniform application come yet?(2020) Yıldırım, Ahmet CemilArticle 78 of the CISG addresses the issue of interest, however, it does not answer how todetermine the interest rate. The majority of the courts consider the determination of the interestrate as an issue outside the scope of the CISG, i.e. a gap intra legem. Therefore, they apply domestic law to fil the gap, without examining whether there is an applicable general principle.This practice is erroneous and contrary to the CISG because the legislative history of Article 78and its location in the Convention demonstrates that the gap in this article is a gap praeter legem.Again, the majority of the courts apply the interest rate in creditor’s country, and this practice isalso supported by part of the literature. This practice is outdated and again, contrary to the CISG.Nevertheless, a uniform solution for the determination of the rate of interest is alreadyavailable within the four corners of the CISG and Article 7.4.9 of the UPICC may be used tosupplement this solution. Arbitral case law demonstrates that this solution has already beenadopted in the practice of international arbitration.Öğe Birleşik Arap Emirlikleri federal tahkim kanunu: Genel bir değerlendirme(2020) Aktepe Artık, SezinBirleşik Arap Emirlikleri (BAE) Federal Tahkim Kanunu (Kanun No. 6/2018), Mayıs 2018’de kabul edilerek BAE Resmi Gazetesi’nde yayınlanmış ve yayın tarihinden 30 gün sonra 16 Haziran 2018 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Federal Tahkim Kanunu’nda UNCITRAL Model Kanunu temel alınmakla birlikte, bölgedeki mevcut tahkim uygulaması göz ardı edilmemiş ve Birleşik Arap Emirlikleri tahkim geleneğine uygun olarak şekillendirilmiştir. Bu makalede, Birleşik Arap Emirlikleri Federal Tahkim Kanunu’nun yeni hükümleri, yürürlükten kalkan hükümler ve mevcut uygulama ile karşılaştırılarak ele almakta; ayrıca bölgesel tahkimi uluslararası standartlara taşıyacak yeniliklerin altı çizilmektedir.Öğe Şirketler topluluğunda hamilik beyanları ve sorumluluğa etkisi(2020) Atakan, Murat CanHamilik beyanları genellikle güvenden doğan sorumluluğun bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bağlı şirketin finansmana erişimini kolaylaştırmak ve piyasadaki iş hacmini arttırmak amacıyla, hâkim şirket tarafından sıklıkla hamilik beyanlarında bulunulduğu görülmektedir. Kara Avrupası’nda İsviçre Federal Mahkemesi’nin Swissair Kararı ile kabul edilen güven sorumluluğunu, pozitif bir düzenleme ile kanunlaştıran ilk ülke Türkiye olmuştur. Güven sorumluluğu gerek Avrupa’da gerekse ülkemizde, doktrinde uzunca bir süre tartışılmasına rağmen, bu sorumluluk türünün en sık görülen hali olan hamilik beyanlarına aynı derecede ilgi gösterilmemiştir. Hamilik beyanlarının hukuki niteliği tartışma konusudur. Özellikle hâkim şirketin sorumluluğunun belirlenmesi noktasında beyanın hukuki niteliği büyük önem arz etmektedir. Hamilik beyanlarının sorumluluk üzerindeki etkisi, beyanın içeriğine ve beyan sınıflandırmasındaki yerine göre tespit edilebilmektedir. Bu nedenle öncelikle hamilik beyanlarını tasnif etmek, ardından da sorumluluk açısından özel olarak değerlendirmek gerekmektedir. Çalışmamız boyunca uygulamada en sık karşılaşılan hamilik beyanları ile bu beyanların hâkim şirketin sorumluluğuna etkileri detaylıca incelenmiş ve her bir hamilik beyanına göre sorumluluğun doğup doğmadığı tespit edilmiştir.Öğe Gümrük Kanunu’nda idari itiraz yolu(2020) Armağan, Aylin; Seyhan, SerkanGümrük Kanunu’nun İtirazlar başlıklı bölümünde yer alan 242. maddesinde gümrük vergi ve cezaları ile idari kararlara karşı başvurulabilecek itiraz yolu düzenlenmiştir. Gümrük Kanunu’nda yer alan idari itiraz gerek yüksek mahkeme içtihatları ve idare uygulamasında gerekse bu konuda yapılan akademik çalışmalarda ekseriyetle zorunlu idari başvuru yolu olarak kabul edilmektedir. Anılan hüküm ve hükme ilişkin ikincil mevzuat incelendiğinde, bu uygulamanın hem idari yargılama hukukunun temel ilkeleriyle hem de temel hak ve özgürlüklerle çeliştiği noktalar olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu idari başvuru yolu, vergi mükellefinin mahkemeye erişim hakkını doğrudan etkilemektedir. Ayrıca uzayan idari ve yargısal süreçten dolayı kaynaklanabilecek gecikme faizi nedeniyle mükelleflerin mülkiyet hakkı da dolaylı olarak etkilemektedir. Bu çalışma neticesinde var olan hükmün idare ve yargı organları tarafından yanlış değerlendirildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Zira Gümrük Kanunu’ndaki düzenleme açıkça ihtiyari bir başvuru yolu çizerken bu yol zorunlu olarak kabul edilmektedir. Daha sonra hükme ilişkin ikincil mevzuattaki düzenlemelerin kaynağı olarak İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) 10. maddesine yapılan gönderme kanımızca hatalıdır. Zira İYUK m. 10, idarenin bir işlem tahsis etmediği durumlar için var olan bir düzenlemedir. Oysa Gümrük Kanunu’nda yer alan idari itiraz ancak gümrük idaresince yapılan bir idari işleme karşı yapılabilmektedir. Bu tespitler ışığında son olarak bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilebileceğinin altı çizilmektedir. Zira idari itirazın sürüncemede bırakılması bireylerin var olan hukuki uyuşmazlığı yargı yoluna götürmesine engel olarak mahkemeye erişim hakkını engellemektedir.Öğe Kurumlar vergisi matrahında indirim hakkı veren sermaye artırımları bakımından ortak alacağının şirket sermayesine eklenmesi(2019) Ateşağaoğlu, Erdem; Armağan, AylinŞirketlerin nakit sermaye artırımı yapması durumunda artırılan sermaye miktarı üzerinden hesaplanacak bir faiz miktarının kurumlar vergisi matrahından indirilmesine izin veren bir uygulama Kurumlar Vergisi Kanununda yer almaktadır. Söz konusu indirim uygulaması, şirketlerin nakit yoluyla sermaye artırımlarını teşvik etmek amacıyla yürürlüğe konulmuştur. Buna karşılık, konuya ilişkin Kurumlar Vergisi Genel Tebliği düzenlemeleri, bazı Genelge ve özelge açıklamaları çeşitli işlemler bakımından “nakit sermaye artırımı” kavramının hatalı yorumlanmasına ve değerlendirilmesine yol açmıştır. Özellikle pay sahiplerinin şirkete nakden vermiş olduğu borcun sermaye artırımında kullanılması hakkında ayni sermaye artırımı nitelendirmeleri yapılarak herhangi bir yasal dayanağı olmadan bu tip sermaye artırımları belirtilen indirim uygulamasının kapsamı dışında bırakılmıştır. Çalışmamızda, ortak alacağının şirket sermayesine eklenmesi durumunda kurumlar vergisi matrahında indirim uygulamasına gidilmesi gerektiği hususunu ortaya koymak amaçlanmaktadır. Bu bağlamda; sırasıyla KVK’nın ilgili hükmüne yönelik irdeleme yapılmakta, ortak alacağının sermaye eklenmesinin ayni-nakdi sermaye artırımı türlerinden hangisinin kapsamı dahilinde ele alınması gerektiği üzerinde durulmakta ve bununla birlikte konuya ilişkin Genel Tebliğ, Genelge ve özelge düzenlemeleri ile açıklamaları bağlamında çeşitli değerlendirmelerde bulunulmaktadır.Öğe Çok sanıklı bir ceza davasında temyiz süreci devam ederken, temyiz hakkı bulunmayan sanıklar hakkında ceza infazına başlanabilir mi? “Cumhuriyet davası özelinde bir inceleme(2019) Sınar, HasanCumhuriyet davası gerek ilk derece mahkemesi gerekse kanun yolu aşamasında pek çok hukuki tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Bu tartışmaların en önemlilerinden birini de yargılanan kişilerin temyize başvuru süreçlerinde kanundan kaynaklanan kısıtlamalar sonucu ortaya çıkan durum oluşturmaktadır. Bu bakımdan, bazı sanıklar açısından temyiz kanun yolu devam ederken, diğer sanıklar hakkında verilen mahkûmiyet kararlarının yasal temyiz sınırının altında kalarak kesinleşmesi sonucu infaz sürecine başlanması ile ortaya çözülmesi gereken önemli hukukî bir sorun çıkmıştır. Çalışmada her ne kadar Cumhuriyet davası özelinde bu sorun ele alınmaya çalışılsa da, temelde “hukuk devleti ilkesi”, “kanun önünde eşitlik ilkesi” ve “hak arama özgürlüğü” gibi kavramlar çerçevesinde söz konusu hukuki sorun incelenecektir. Bu amaçla, öncelikle Cumhuriyet davası süreci hakkında bilgi verilecek, sonrasında ise söz konusu ilkeler çerçevesinde, uygulamada birçok mağduriyete sebep olan hukuki soruna Anayasa Mahkemesi’nin güncel içtihatları da göz önüne alınarak kalıcı çözümler üretilemeye çalışılacaktır.